ATATÜRK'Ü SEVMEK

Sevgi; bir insanın karşısındakine verebileceği en kutsal hediyedir.  Bu toprakların insanları; vatanımızın kurtarıcısı, Cumhuriyet'imizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'e büyük bir sevgi duyuyor. Türk Milleti olarak bu bizim ahde vefamızın en büyük göstergesidir. Lâkin her sevgi insana belli sorumluluklar yükler, Atatürk sevgisi de öyle. Atatürk'ü sevmek, O'nu anlamakla, O'nun yolundan gitmekle olur.
Atatürk'ü anlamak için herşeyden önce O'nun yaptığı devrimi iyi analiz etmek gerekir. Mustafa Kemal, Türk Devrimini anlattığı Nutuk adlı eserinde bakın ne diyor: "Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklâle (
bağımsızlığa) sahip olmakla gerçekleştirilebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranışa layık görülemez.Yabancı bir devletin koruyup kollayıcılığını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de, bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimâl verilemez. Halbuki Türk'ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür. Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir! O hâlde, ya istiklâl ya ölüm!.."  Demek ki Atatürk'ümüz, milletimizin bağımsızlığı ve özgürlüğü için bu yola başkoymuş, O'nu harekete geçiren şey tam bağımsızlık ideali imiş. Bilindiği gibi Türkiye toprakları Birinci Dünya Savaşından sonra yedi düvel düşman tarafından paylaşılarak işgâl edilmişti. İşgâl karşısında Padişah ve O'na bağlı İstanbul Hükümeti bir kurtuluş mücadelesi vermek yerine, "kurtuluşu" teslimiyette ve mandacılıkta (sömürge olmakta) gördüler. Ancak Türk Milleti esareti kabul edemezdi. İşte o dönem bir Osmanlı Paşası olan Mustafa Kemâl, zaten yerel direnişler gösteren Türkiye Halkını tek bir çatı altında toplayarak milli mücadelemize önderlik etti. İçte Padişah, İstanbul hükümeti ve Halifeye karşı; dışta da yedi düvel düşmana karşı bir savaş kazandı. .
Kurtuluş Savaşı bittikten sonra Milli Mücadele zaferi Cumhuriyet ile taçlandırılmıştır. "Hakimiyetin kayıtsız şartsız millette" olduğu bir devlet düzeni kurmak isteyen Atatürk'ün önderliğindeki Türkiye Büyük Millet Meclisi; oy birliğiyle Cumhuriyet'i ilan etmişlerdir. Saltanat ve hilafet de milleti tek hakim kılmak için kaldırılmıştır. Böylelikle Türk Devrimi (kemalist devrim) gerçekleştirilmiştir. Yani özetle Ulusal bağımsızlık ve Ulusal egemenlik Atatürk'ümüzün yaptığı devrimin temellerini oluşturmaktadır. Sonrasında hepimizin bildiği gibi "Çağdaş uygarlıklar seviyesinin üzerine çıkma" ülküsüyle halk yararına çeşitli sosyal devrimler yapılmıştır. Bunların hepsi bu toprakların insanlarının; emperyalist haydutların karşısında tarih boyunca olduğu gibi güçlü ve başı dik olması için ve her açıdan kalkınabilmek için yapılmıştır. Ne var ki Atatürk'ümüzü kaybettiğimiz 10 Kasım 1938'den sonra ülkeyi yönetenler -istisnalar hariç- çoğunlukla Atatürk'ün yolundan gitgide uzaklaşmışlardır. Öyle ki ekonomide de, kültürde de, siyaseten de dışa bağımlıyız. Hâkimiyet bürokratik elitlerin, halka uzak siyasetçilerin elinde.
Mustafa Kemal Atatürk efsunlu bir yaratık değildi, hepimiz gibi bir insandı; halk çocuğuydu. Daha yedi yaşındayken yetim kalmasına rağmen, okumaya ve öğrenmeye duyduğu aşk sayesinde, hayalini kurduğu askerlik mesleğine girmeyi ve orda yükselmeyi başarmıştır. Düşmanlarının bile kabul etmek zorunda kaldığı zekası ve dehasını kendi çıkarları için değil milletinin bağımsızlığı ve mutluluğu için kullanmıştır. Vatanı için gösterdiği duyarlılık, fedakârlık ve kahramanlık O'nu neticede tüm halkımızın sevgilisi yapmıştır. O'nu iyi anlarsak eğer; ülkenin bağımsızlığı ve halk egemenliği için uğraşırız. Bunu başarabilmek için de rehberimiz; halktan uzak sahte Atatürkçülük değil; akıl ve bilim olmalıdır. İşte o zaman Atatürk'ümüzü layıkıyla sevmiş oluruz.

ÖMÜR ÇAKMAK


Yorumlar