Bunu da İSTERİM, O nuda!


Selam size Âdem ile Havva’nın çocukları, Aynı yerden gelmişiz, herkesin yolu ayrı, Dünyada öldükten sonra cenneti düşlemişiz, Cennet gibi dünyayı çöplüğe çevirmişiz, İnsan doğduğundan beri doymuyor, hep istiyor. Doğanın gönlü gani, tükenmeden veriyor, Yaşamın gerçek nedeni yalnız umut olamaz, Hep yarına diye diye, bakarsın yarın kalmaz, Yine de ne olur, ne olmaz, her önlemi almalı, Ne bu günden vazgeçmeli, ne de yarından olmalı, Bir büyük piyangoyu beklemektense, Küçük ikramiyelerle mutlu olmayı bilmeli(Levent Kırca)
İnsanoğlunun arzusu, isteği bir türlü bitmiyor. Bir arabam olsun, bir de evim, derken hanıma da bir araba, hadi oğlana da, kızada bir araba. Yazlığım, yatım, katım. Bunlarda oldu diyelim. Daha büyük bir ev, Yatın da yeni modeli çıkmış, o nuda yenilesem!
Ben komşumdan daha iyi olmalıyım! O na, bu na hava atmalıyım” derken işin ölçüsü kaçıveriyor. Maddi olarak zenginleştikçe, manevi olarak karakter olarak fakirleşme oluyor. Para insanı doğal yaşamdan ve halktan dahası akrabadan çevreden uzaklaştırıyor. Bazı zenginler, günlerini gün etmek için yaşıyorlar. Onlar için şu kısacık ömürde kendileri için her şeyin en iyisi olmalı düşüncesi hâkim oluyor.
Asıl gaye yemek, içmek ve güzel yaşamaksa. Hal böyle olunca, üretim ortadan kalkıyor ve bir yönetenler-yönetilenler durumu ortaya çıkıyor. Güçlü olan yani zengin, yoksulu yönetiyor. Yoksula ürettiriyor ve ürettiğini büyük paralarla pazarlıyor. Bütün zenginler için durum aynı değil ancak insanı limon gibi sıkmak isteyenlerin dikkatlerinin çekilmesi gerekir.

Fakir de istiyor, durmadan istiyor, hep istiyor. Sonuç olarak imreniyor. Çünkü her insan gibi rahat yaşamak istiyor. Gandi, mütevazı yaşa ki başkaları da yaşayabilsin derken Moliere, ise Yaşamak için mi yemeli, yemek için mi yaşamalı! Diye soruyor.
Zenginler, zenginlere hizmet eder. Zenginler, zenginlerle dostluk eder. Kendilerini eleştirmeyecek insanlardan dalkavuklardan, pof pofçulardan, yalakalardan hoşlanırlar bu durum o zenginleri mutlu eder. Halk arasında bunlar sık konuşulan konulardır. Bende diyorum ki! Zengini, parası iyi insan yapar mı? Bir sözü hemen burada nakletmek isterim: Ne insanlar gördüm üzerlerinde elbise yok, Ne elbiseler gördüm içinde adam yok (Hz Mevlana)
Bu hafta size şu hikâyeyi anlatmayı uygun görüyorum. Çocuğun Babasına vefası
Adamın birisi yaşlı babasından iyice bıkmış. Onu evinden uzaklaştırmak için planlar kuruyormuş. En sonunda babasını ıssız bir dağa bırakmaya karar vermiş. Babasını sepete koyarak dağın yolunu tutmuş. Adamın yanında da küçük oğlu varmış. Kan ter içinde dağın zirvesine varmışlar. Adam, dağ başında babasını sepetin içinde bırakarak hızlı adımlarla eve yönelmiş. Küçük çocuk bu durum karşısında telaşla babasına seslenerek kendisinden beklenmeyen şu ibret dolu sözleri söylemiş:
 Baba sepeti unuttun, sepeti! Bu durum karşısında irkilen baba, sepetin önemsiz olduğunu söylemeye çalışmış ama çocuk lafı gediğine oturtmuş: Baba ben seni yaşlandığında neyle getireceğim buraya? Oğlu böyle söyleyince baba yanlış yaptığını anlamış ve dağda bıraktığı babasını alarak eve dönmüş.
Dağa bırakılan baba, oğluna hitaben: Geri dönüp beni alacağını biliyordum demiş. Bu söze karşılık oğlu: Nereden biliyordun? Demiş. O daÇünkü ben babamı yaşlandığında dağa kaldırmadım ki. Demiş. Sağlıcakla Kalınız.

Yorumlar