DÜŞÜNELİM-GÜLELİM



KABAK İLE ÇINAR: Günlerden bir gün çınar ağacının dibine yanlışlıkla bir kabak tohumu düşer. Yüzyıllık çınar ağacının dibinde kabak büyümeye başlar, bu büyüme hızlı olur. Boyu çınarın yarısına kadar gelir, çınar ağacı Kabak’a seslenir; sen nede çabuk büyüdün! Kabak efelenerek, kasılarak hava atar; Sen 50 yıllıksın ama ben kısa sürede senin yanına geldim diyerek böbürlenir.
                Bahar mevsimi boyunca kabak çınar ağacına hava atmıştır. Sonbahar gelir kabakta değişmeler başlar yapraklar solar kış iyice kendini hissettirince kabakta dal gövde kalmaz. İşte O 50 yıllık çınar ağacı kabağa döner ve şöyle seslenir; Zemheri soğuğu bana gül suyu gibi geldi ama sen dayanamadın bittin, gittin yok olsun der.
İKİ ORMANCI: İki ormancı vardır. Aynıköylülerdir, birisi sabah erkenden ormana gider aralıksız çalışır, akşam olunca eve geç döner. Topladığı odunları bir yerde toplar daha sonra topluca satarmış, bir taraftansa öbür köylüsüyle çaktırmadan rekabet yaparmış.
Öbür köylü ise sabah zamanında gider istirahatini yapar, akşam olunca da vaktinde evine dönermiş. Sezon sonu bakmışlar ki bu ormancının odunları öbürküsünden daha çokmuş. Öbür ormancı dayanamamış hayrete düşmüş olmaz böyle bir şey! Ben daha çok çalıştım diye hayret etmiş!
               
Dayanamamış sormuş; Demiş ki ben her zaman senden önce işe başladım daha çok çalıştım daha geç evime gittim daha çok ter akıttım daha çok emek harcadım ama senin odunların benimkisinden daha fazla nasıl oluyor bu durum?
Öbür oduncu demiş ki ben her zaman molalarımda baltamı bileylerim yorulmadan çalışırım demiş!
                Demek oluyor ki ne işi yaparsak yapalım bilginin, eğitimin önemi büyük bilgiönemliher şeyi ama her şeyi derinlemesine düşünüp onu uygulama imkânınıbulmalıyız. Sorunlar karşısında teşhis tedavi imkânlarını doğru zamanında makul ve mantıklı bir şekilde yapmalıyız.
GÜMRÜK KAPISI: Gümrük kapısından bir İngiliz, bir Fransız, birde bizim Recep İvedilerden biri geçmek için bekliyorlarmış. Gümrük görevlileri valizleri kontrol etmeye başlamış.
                Önce İngiliz’in valizine bakmışlar. İçinden 7 adet don çıkmış. Niye 7 tane? Diye İngiliz’e sormuşlar da haftada 7 gün var. Pazartesi, Salı, Çarşamba .. Demiş. Vay be! Helal olsun medeniyete, temizliğe bak adamlardaki;
                Sıra Fransız’ın valizine gelmiş. Açmışlar bakmışlar ki 8 tane don.7 yi anladık da niye 8? diye sormuşlar. Fransız  Pazartesi , Salı , Çarşamba.. Her gün bir tane, bir de ne olur ne olmaz diye yedek aldım demiş. Vay be! Adamlardaki temizliğe medeniyete bak! Demiş görevliler.
                 Sıra bizim Recep ‘e gelince açmışlar bakmışlar tam 12 tane don. Vay be! Ne varsa bizim insanımızda var. Şu medeniyete, şu temizliğe bak! Sormuşlar Neden 12 adet? Bizim ki cevap vermiş Ocak, Şubat, Mart… Bir yılda 12 mevsim var her ay için bir tane…
NASRETTİN HOCA: Pazarda dalgındalgın yürüyormuş etrafındaki esnafları seyrederken o sırada ensesine bir kuvvetli tokat gelmiş. Hoca tökezlemiş, birkaç adım sendelemiş, neyse toparlanıp sinirli bir şekilde arkasına dönmüş.
 Bir bakmış ki, hocanın 2 katı büyüklüğünde kocaman bir adam. Hoca durmuş, bir yutkunmuş önce, sonra; bana sen mi vurdun? Demiş adama. Adam ben vurdum lan ne olacak demiş. Hoca şakadan mı vurdun ciddiden mi? vurdun demiş. Adam ciddi vurdum ne yapacan? Hoca: Aman aman, öyle olsun… Çünkü şakadan hiç hoşlanmam da..

Yorumlar