UMUTLU YAZI



Her şehir tarihin akışı içinde asil olmuyor. Bozkır’ın asaleti yalnız Toros Dağları eteğinde, Çarşamba Çayının kenarında yemyeşil muhteşem manzarası, tertemiz havası ve sert suyu ile açıklanamaz. Bozkır’ın asaleti biraz da, Bizans döneminde Leontopolis adıyla kurulduğu günden bu yana çeşitli insan topluluklarının oluşturduğu kendine has kültürü ile  açıklanmalı. Bu yörenin insanı tıpkı toprağı gibi tarih boyunca çok şey üretti. Bu üretkenlik en çok kültür alanında olmuştur.
Bozkır’lı olmak gittiğimiz her yerde gurur kaynağımız olmuştur. En çok neyimizle övünürüz? Mertliğimizle, doğallığımızla, dobralığımızla, asiliğimizle, milliyetçiliğimizle… Bugün üzülerek görmekteyiz ki, bizi biz yapan bu güzel kültür özellikleri yerini umutsuzluğa ve karamsarlığa bırakıyor. Şimdi Bozkır’lı eskisi gibi “sevdi mi çok seven, kızdı mı çok kızan” o saf ama “tuttuğu dalı koparan” azimli insan değil; o insan gitti yerine  bizim buraların tabiriyle “yok yanını yukarı yığan” “olmaz, olmaz” diyen kötümser insan geldi. Elbette bu değişim sebepsiz değil, ilçemizin ekonomik ve sosyal anlamda beklenen sıçrama ve ilerlemeyi gerçekleştirememiş olması bunda en büyük etken. Durum ne denli vahim olursa olsun, umutsuzluğa düşmekten daha vahim değildir. Burası, o ilk göz ağrımız, daha çocukken kolonya şişesini üzerimize boşaltıp köylerden Cuma pazarına geldiğimiz, o çarşıyı pazarı görmekle  
arkadaşlarımıza caka sattığımız yer. Burası o gurbete düştüğümüzde göğsümüzü gere gere Bozkırlılıkla övündüğümüz yaşayan  tarih.  Sadece bizim değil, çeşitli sebeplerle (memuriyet, ticaret vs ) gelen yabancıların bile özlemle yad ettiği şehir Bozkır. Evet sorunları tespit etmekte gerçekçilikten bir an geri durmayalım ama bu gerçekler bizi yıldırmasın. Çünkü biz Bozkır’lıyız. Şehrimizi hak ettiği ekonomik koşullara kavuşturmak için elimizden gelen özveriyi göstereceğiz. Burda en büyük sorumluluk ilçemizde bulunan siyasi parti teşkilatları başta olmak üzere demokratik kitle örgütlerine düşüyor. Tek başına birkaç insanın veya ayrı ayrı insanların tek tek yakınmaları bir sonuç getirmez. Biz Türklerin en önemli özelliklerinden birisi teşkilatçılığıdır . Biz bilgimizi, tecrübemizi, sevgimizi veya eleştirilerimizi siyasal veya sosyal bir alana kanalize etmez isek hem kendimizi yıpratmış oluruz hem de karamsarlığın labirentinde kayboluruz. Bugünkü sıkıntımızın en büyük sebeplerinden birisi budur. Gelişmiş  toplumlarda insanlar haklarını kendilerini temsil eden demokratik kitle örgütleri aracılığıyla ararlar. Yani birlik olmak, bir araya gelmek , küçük görüş ayrılıklarını ve bir takım hesapları bir kenara bırakıp birleşebilmek şuan düştüğümüz umutsuzluk hastalığından kurtulmanın en sağlıklı yollarından birisidir.  
Bir yazar şöyle söylüyor  “yarın geride kalan hayatımızın birinci günüdür”. Bozkır için de yeni günler yeni umutlarla doğuyor. Umutsuzluğun değil umudun şehrinde buluşmak dileğiyle.

Yorumlar