Allah’a hamd, Hz. Muhammed’e (sav) salât
ederim.
Diyanet
İşleri Başkanlığı öteden beri Kutlu Doğum Haftası etkinlikleriyle özelde
toplumumuz genelde insanlık için ele alınması önem arz eden
konulan kamuoyunun günde mine taşımayı ilke edinmiştir.
Bu çerçevede 2012 Yılı Kutlu Doğum Haftasında tema olarak "Hz.
Peygamber, Kardeşlik Ahlakı ve Kardeşlik Hukuku"ııun ele
alınacaktır. Hafta boyunca gerçekleştirilecek etkinlikler de, dinimizin ön
gördüğü ve çağımız insanının özlediği kardeşlik anlayışı, kardeşlik hukuku ve
kardeşlik ahlakı bütün yönleriyle işlenecek, günümüz hayat tarzının birbirimize
karşı kardeşlik duygularımızı zayıflatan yönleri, kardeşlik hukukunun dünya ve
ahireti ilgilendiren boyutları gündeme getirilerek ülke çapında
hoşgörü, kardeşlik ve dayanışma ruhunun daha da güçlenip gelişmesi için gayret
sarfedilecektir.
Kardeşlik
ahlakı
ve kardeşlik hukuku gün geçtikçe örselenen ve ihmal edilen en
önemli insani değerlerdendir. Genel anlamda hemen her coğrafyada ve toplumda
insanın temel hak ve hürriyetleri bağlamında huzur ve mutluluk içinde
yaşayabilmesi, söz konusu ahlakın ve hukukun varlığı ile yakından ilintilidir.
Öteden beri insanlığı ve özellikle de inanan gönülleri birlik ve beraberliğe
davet eden ilahi mesajlar, sağlıklı bir kardeşliğin zemin bulmasını ve siyasi
görüşü, mezhebi ve etnik kökeni ne olursa olsun her insanın haklarına riayet
edilmesini dini ve ahlaki bir görev olarak sunar. Bu noktada vahyin muhatabı
olan insana hak ve hukuka riayetin gereği sıkça vurgulanır. Zira hukuka
riayetin olmadığı ortamlarda barıştan, birliktelikten, sevgi ve saygıdan,
kısacası erdemli bir hayattan söz etmek mümkün değildir.
Bu
nedenledir ki İslam, kardeşlik söylemini kardeşlik ahlakı ve hukukuna riayet
ile temellen dirmiş ve kardeşliğin böyle bir zeminde hayat bulacağına ve anlam
kazanacağına işaret etmiştir. Pey gamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) de Ensar ve
Muhacir örneğinde en somut biçimde görüldüğü gibi kardeşliği toplumda
fonksiyonel hale getirmiştir. Kardeş olmak, arkadaş ve dost olmak; sevinçte ve
kederde beraber olmayı göze almak demektir. Ne yazık ki içinde bulunduğumuz
modern zamanlarda bu özellikler birer birer hayatımızdan çıkmakta, rekabet,
lüks bir yaşam isteği, nimetleri paylaşımda bencillik, hedonizm ve adalet
anlayışının değişmesi toplumsal bilincimizde önemli gedikler açmaktadır. Bütün
bu olumsuz gelişmeler Hz. Peygamber ve sahabenin hayatı bağlamında yaşantımızı,
birey sel ve toplumsal ilişkilerimizi, beklentilerimizi ve ahiretimizi yeniden
düşünüp kaybolmaya yüz tut muş değerlerimizi yeniden hayata dâhil etmeyi
gerekli kılmaktadır.
Aynı anne ve babadan doğan veya
ortak değerlere sahip olan kimseler. Arapça'da ahi kelimesiyle karşılanmaktadır. Kardeşler, arkadaşlar anlamına
gelen ihve ve ihvân kelimeleri ise ahi kelimesinin çoğuludurlar. Kardeş
denildiğinde akla genellikle aynı anneden ve baba dan dan dünyaya gelen kişiler
gelmektedir. Bu soy-sop kardeşliğinin dışında bir de aynı dine veya dünya
görüşüne mensup olmayı ifade eden akide kardeşliği söz konusudur. İslâm dininde kar deşlik, bütünüyle akide
temeline dayanmaktadır. Allah (c.c), Kur'ân-ı Kerim'de şöyle buyurmaktadır:
"Mü'minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin
arasını bulup-düzeltin ve Allah'tan kor kup sakının umulur ki
esirgenirsiniz" (el-Hucurat 49/10). Buna
göre yeryüzünün neresinde ya şıyor olurlarsa olsunlar, hangi dili konuşuyor
olurlarsa olsunlar, hangi kavme mensup olurlar sa olsunlar veya hangi renge
sahip olurlarsa olsunlar bütün mü'minler kelimenin tam anlamı
ile birbirlerinin kardeşleridirler yani birbirlerinin sadık
dostlarıdırlar. Kuşkusuz mü'min gönül leri en sağlam ve köklü bir biçimde
bağlayan bağ, iman ve takva esasından kaynaklanan kar deşlik bağıdır. Bu,
Cenab-ı Allah'ın mü'minlere bahşettiği en güzel nimetlerden biridir. Âyet-i
kerimede bu durum şöyle ifade edilmektedir: "Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı yapısın.
Dağılıp ayrılmayın ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz
düşmanlar idiniz. O kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun
nimetiyle kardeşler oldunuz. Yine siz bir ateş çukurunun kıyısındayken, oradan
sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size âyetlerini işte
böyle açıklar" (Al-i İmrân, 3/103).
Yüce Rabbimiz bizlere, cahiliye döneminde birbirlerine düşmanlıklarıyla ün
salmış Evs ve Hazreç kabilesine mensup fertleri iman bağıyla nasıl kardeşler
haline getirdiğini hatırlatmaktadır. Bu hatırlatma, insanlığa kumanda edecek
insanların mutlaka akide bağını esas alan, yani hep birlikte Allah'ın ipine
içtenlikle sarılan insanlar olmaları gerektiğini zımnen öne çıkartmaktadır.
Dahası ve en önemlisi, insanlığa kumanda edecek mü'minlerin başarısını,
Allah'ın ipine sımsıkı sarılıp kardeşlik bağını kuvvetlendirmek şartına bağlamaktadır. İslam’da kardeşlik akide temeline
oturtulduğu içindir ki, mü'minlerin arasını bozacak her türlü sunî ayrımlar ve
böbürlenmeler de haram kabul edilmiştir.
Irk, soy, cins vs. türünden cahilî
değerler yerine takva kriteri getirilmek suretiyle toplumsal kardeşliğin ve
ahengin bozulmaması sağlanmıştır. Bu konudaki âyeti kerime her türlü tartışmayı
sona erdirici niteliktedir: Kardeş olmak, arkadaş ve sadık dost olmak;
sevinçte ve kederde beraber olmayı göze almak demektir; bunu fiili olarak
göstermek demektir, sevmek, saymak, güvenmek, merhamet etmek, yardımlaşmak ve
dayanışmak demektir. Muhacir-Ensar ilişkisi, kardeşliğin ne anlama
geldiğini bizlere gösteren son derece mükemmel bir örnekliktir. Âyette şöyle
buyurulmaktadır: "Kendilerinden önce o yurdu (Medine'yi) hazırlayıp imanı
(gönüllerine) yerleştirenler ise, kendilerine hicret edenleri severler ve
onlara verilen şeylerden dolayı da içlerinde bir ihtiyaç duymazlar.
Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine
tercih ederler. Kim nefsinin cimri ve bencil tutkularından korunmuşsa, işte
onlar, felah bulanlardır"(el-Haşr,
59/9). Bir mü'minin, diğer bir
mü'min kardeşine her halükarda yardımcı olması gerekmektedir. Peygamberimiz
(s.a.s) bir hadisinde şöyle buyurmaktadır: Yine
Hz. Enes (ra)'in rivayetine göre Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
"Sizden biri, kendi için sevdiğini kardeşi için de sevmedikçe gerçek imana
eremez."(Buhârî, İman 6; Müslim,
İman 71, (45); Nesâî, İman 19, (3, 115); Tirmizî, Sıfatu'l-Kıyamet 60, (3517);
İbnu Mâce, Mukaddime 9, (66 Nu'man
İbnu Beşîr (r.a.) anlatıyor: "Rasulullah (sav) buyurdular ki: "Birbirlerini sevmede,
birbirleri ne merhamette, birbirlerine
şefkatte mü'minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız
olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler." (Buhârî,
Edeb 27; Müslim, Birr 66, (2586).)Mü'minlerin
bu denli birbirlerine bağlı olduklarını Peygamber (s.a.s) şöyle ifade
etmektedir. İbnu Ömer (r.a) anlatıyor:
"Rasulullah (a.s) buyurdular ki:
"Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnız
bırakmaz. Kim, kardeşinin ihtiyacını görürse Allah da onun ihtiyacını görür.
Kim bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da o sebeple onu Kıyamet
gününün sıkıntısından kurtarır. Kim bir müslümanı örterse, Allah da onu kıyamet
günü örter." (Ebû Dâvud, Edeb 46,
(4893); Tirmizî, Hudud 3, (1426); Buhârî, Mezâlim 3, İkrâh 7; Müslim, Birr 58,
(2580).)
Kardeşliğin bir gereği de, zulme
meyleden diğer kardeşlerini uyarmak Bir mü'min kendi için arzu ettiğini mü'min kardeşi için de
arzu etmedikçe olgun mü'min olamaz. Kardeşliği
Bozan Hususlar"Ey iman edenler! Zandan kaçının, çünkü zannın bir kısmı
günahtır. Tecessüs etmeyin. Kiminiz de kiminizin arkasından çekiştirmesin.
Sizden biriniz, ölü kardeşinizin etini yemeyi sever mi?" (el-Hucurat, 49/12). Kin, haset ve
hakaret de kardeşliği bozan hususlar arasındadır. Kitab-ı Kerim'de
kendilerinden övgüyle bahsedilen mü'minlerin her türlü kinden ve hasetten
tümden arındırıldıkları belirtilmektedir: "Onların göğüslerinde kinden (ne
varsa tümünü) sıyırıp çektik, kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı
karşıyadırlar" (el-Hicr, 15/47).
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki:
"Nefsim yed-i kudretinde olan zâta yemin ederim ki, imân etmedikçe cennete
giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe imân etmiş olmazsınız! Yaptığınız takdirde
birbirinizi seveceğiniz şeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı
yaygınlaştırın!" (Müslim, İmân 93,
(54); Ebû Dâvud, Edeb 142, (5193); Tirmizî, İsti'zân 1, (2589) Dinimiz
kardeşliği kuvvetlendirecek, pekiştirecek bütün güzel şeyleri emretmiş, zaafa
uğratacak hususları da yasaklamıştır. Aslında kardeşliği kuvvetlendirecek
esaslar çoktur.
Arkasından Çekiştirmemek
Buna Kur'an-ı
Kerim'deki ve hadîs-şeriflerdeki ifadesiyle "gıybet" diyoruz. Gıybet;
bir kimseyi arkasından çekiştirmek, duyduğunda hoşuna gitmeyeceği şeyleri
söylemektir. Gıybet / başkalarını arkasından çekiştirmek, dinimizce haram
kılınmış ve ölü kardeşinin etini yemeye benzetilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de şöyle
buyrulur: "Kiminiz de kiminizin gıybetini yapıp arkasından çekiştirmesin.
Sizden biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrenip
tiksindiniz. Allah'tan korkup sakının. Hiç şüphesiz Allah tevbeleri kabul edendir,
çok esirgeyendir." (27) Müslüman, din kardeşini arkasından çekiştirmez,
bilakis başkaları onu çekiştirmeye kalkınca müdafa eder, iyilikle anar.
Kutlu Doğum
Haftası vesilesiyle A’dan-Z’ye tüm emeği geçenleri tebrik eder, nice hayırlı
hizmetlerde ‘Hayr’la anılmak ve bereketlere kavuşmak dileğiyle… Haftanız kutlu
olsun.
Hasan MERT
Yorumlar
Yorum Gönder