Perşembe yaylasında bahar keyfi

Hep suç bu telefonun.  Bu telefon çalmasa Yakup Çetin beni arayıp ‘’ Bilader Pazar günü Söğüt Yaylasına gidiyoruz’’ diyemeyecekti.
Evet girişten de anşaşıldığı gibi bu yazımızın varacağı yer Perşembe Yaylası
Değerli büyüğümüz Söğüt’ün yetiştirdiği bir Anadolu insanı Abdullah  TEKE , Hollanda dan memleketine izne gelen Mustafa Karapınar, ve yine Söğütlü iki büyüğümüz ile Söğüt Köprüsünün orda buluştuk.  Abilerimiz  köprünün orda balık tutma çalışmasına kaptırmışlar kendini ama.. nafile… Tık yok.
Onları da katıp ekibimize Gökdereyi izleye izleye ilerliyoruz yolumuzda. Sağlı sollu kiraz fidanı dikilmiş yamaçları inceliyoruz, Bütün fidanlar çiçek açmış. Ama son çiçek açışları olması hüzünlendirici doğrusu. Birkaç yıla yapımına başlanacak olan Bozkır Barajının suları altında kalacak onlarca genç fidan. Dedemliden doğan su kırdan bayırdan gelen sularda dâhil olunca adeta Çarşamba gibi çağlar olmuş.
Korulan ( gezlevi) ye giriyoruz. Gezlevinin girişinde gördüğünüz manzara Karadenizdeki çay bahçelerini aratmaz. Gezlevide düğün var anlaşılan. Bir konvoy oluşmuş insanlar neşe içinde. Selamlayıp geçiyoruz düğün ahalisini.
Asfalt bitti.. Dayandık eğri büğrü taşlı kayalı yayla yoluna. Bu yoldan ilerlerken gözüm sürekli dağ armutlarına yapılan kalem aşılarına takılıyor. Kim aşıladıysa Allah razı olsun. Nerdeyse bütün ağaçlara aşı yapılmış. Kimse yemezse kurt kuş yer diye

Nihayetinde Söğüt Yaylasının göründüğü zirveye geldik. Yaylanın girişinde sağ tarafta biriken kar suları adeta bir göl oluşturmuş. Ve o suya vuran karlı dağların şavkı…

Perşembe Yaylası denince akla ilk gelen ise Perşembe Pınarıdır. Söğütlüler Yardımlaşma Dayanışma Derneğinin bir hatırası olan kubbeli caminin hemen altında söğüt ve kavak ağaçlarının arasında düzenlenmiş bir park gibi düzenlenmiş ki gelen geçen ferah bir dinlenme mekânına sahip olsun.
Bizde öyle yaptık. Suyun kenarına yerleştik. Ateşimizi yaktık. Kor olmasını beklemeye bıraktık. Bu süreci Yakup Çetin ve Abdullah abi top oynayarak geçirmeye karar verince bende fotoğraf makinemi alıp söğüt yaylasının manzarasını çekmeye başladım. Bozkır coğrafyasında ender gördüğüm bir çiçek olan bir tür lale var ki fotoğraflamamak elde değil.
Havaların yağışlı gitmesi ile yeşeren envai çeşit kır çiçeği ile bezenmiş yeşillik ve bu yeşillikte  nasibini arayan kırlangıçlar  bir oyana bir buyana …
Yaktığımız ateş nihayetinde kor olmuştu. Yemeğimizi hazırladık yedik. Üzerine demlediğimiz semaverin çayını içmeye. haydaaa semaverin çayı akmıyor. Musluğu tıkanmış aksamı akmasam mı? Damlaya damlaya dolan bardaklarımızda çayımızı içtik.
Muhabbet muhabbeti açtı. Vakit ilerledi. Dönüş saati geldi. Toparlandık tekrar geldiğimiz yoldan geri döndük. Bu manzarada bırakılıp dönülmez amaaa..  Hüseyin DUMRU

Yorumlar

Yorum Gönder